Bu hafta Açık Bilinç’te "Geleneksel, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp" serisinin 6. ve son bölümünde Prof. Dr. Meliha Korkmaz'la Hacamat uygulamaları, tıp tarihinden ilginç vak'alar, alternatif tedavilerde güvenilirlik, etik ve hekim sorumluluğu üzerine konuştuk.
Serinin bu son programında şunlardan söz ettik:
- Tedavide plasebo kullanımı ve etik sorunlar
- Alternatif tedavilerde etkinlik ve güvenilirlik
- George Washington'dan Michael Phelps'e hacamat uygulamaları
- Kanser hastalarında destekleyici tedavi
Çağdaş tıbbın tarihçesiyle başlayalım. Hipokrat’ın düsturu, hekime şöyle der:
“Hastalık durumunda iki şeyi alışkanlık haline getir: yardım et veya en azından zarar verme.”
Hekim yaklaşımına dair etik soruların merkezindeki iki faktörden birisi olan "iyilik", Hipokrat'ın ilkesiyle uyumlu biçimde, hekimin hastaya mümkün olan en iyi tedaviyi ve bakımı sağlama görevidir.
Fakat hekim yaklaşımını belirlemesi gerekenler arasında, iyilik faktörünün yanı sıra ikinci bir temel faktör var. Hastanın özerkliği (otonomisi), yani hastalığı hakkında bilgi alma ve tedavi konusunda karar verme hakkı.
Hekimler hastalara paternalistik bir yaklaşımla "gerektiği kadar" mı bilgi vermeli, yoksa hastanın özertliğini gözeterek bildikleri her şeyi aktarmalı mı? Bu konuda, tıp tarihi boyunca, hasta özerkliğinin giderek önem kazandığı görülüyor.
Hastanın bilgi alma hakkı ışığında, araştırma amacıyla standart tedavi yerine plasebo uygulamak, ileride başka hastaların iyiliği için bile olsa, etik dışı olabilir. Plaseboyla ilgili bu soruya, dizinin 2. programında Dr. Çağrı Yalgın’la da değinmiştik.
Öte yandan, bilimsel olarak yeni tedavilerin etkinliğinin gösterilmesi için plasebo karşılaştırmalı çalışmalara gereksinim olduğu aşikar. Hekimlere düşen, hasta riskini en aza indirmek, ve etik ve bilimsel kaygılar arasında bir denge sağlayarak değerlendirme yapmak gibi duruyor.
Peki, "alternatif tedaviler" konusunda, etkinlik ve güvenilirlik üzerine ne biliyoruz?
Çağdaş bilim yöntemi, gözlem, hipotez, ve deneyden oluşan bir süreçten geçen standardize ve tekrarlanabilir süreçlerle ilerler. Tekrarlanarak sınanabilen ve genellenebilen bilgi, yine bilimsel yöntemle yanlışlanana kadar doğru kabul edilir.
"Alternatif tedaviler"deyse, durum genellikle farklı. Bu alanda, her zaman bilimsel sınama yöntemi izlenmeden, söylence, gelenekler, kişisel deneyim gibi çeşitli başka kaynaklara dayanan uygulamalar kullanılabiliyor.
Bu tür, bilimsel yöntemin süzgecinden geçirilmemiş pratiklerin, genel olarak güvenilir kabul edilmesi zor. "Alternatif tedavilerin" güvenilir olmamaları, her zaman yanlış oldukları anlamına gelmiyor, ama, kullanımlarına bilimsel kuşku ve dikkatle yaklaşmak gerektiği çok açık.
"Alternatif tedaviler" konusunda temel bir kaynak kitap: The Desktop Guide to Complementary and Alternative Medicine (Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp için El Kitabı).
Kitabı derleyenlerden, Dr. E. Ernst'in ilgili makalesinde ("Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp' uygulamaları hangi oranda kanıta dayalı?", Ernst 2011) incelenen 685 "alternatif tedavi" uygulamasının yalnızca 51'inin (%7.4) bir dereceye kadar güvenilir olduğu öne sürülüyor.
Dr. Ernst'in analizine göre, güvenilirliği nispeten yüksek "alternatif tedaviler" arasında şunlar var: Akupunktur, diyet, egzersiz, yeşil çay, melatonin, aromaterapi, hipnoterapi, müzik terapisi, masaj, C vitamini, çeşitli bitkisel tedaviler (ginkgo biloba, sarı kantaron, vb.).
Tablo için tıklayın: https://www.hindawi.com/journals/ecam/2011/676490/tab1/
Dr. Çağrı Yalgın’dan ek: "Ernst’in daha önce alternatif tıp uygulayıcısı olup sonra kanıtları inceleyince görüşünü değiştirmesi çok ilginç. Bu sebepten, homeopati sempatizanı Prens Charles’ın baskısına maruz kaldı. Bu baskıya boyun eğmediğinden John Maddox Ödülü’ne lâyık görüldü."
Dr. Meliha Korkmaz’dan ek: "Güvenilirliğin nispeten yüksek olması bunların hepsinin tamamen güvenilir olduğu anlamına gelmiyor. Örneğin “yeşil çay”, kontrolsüzce bardak bardak alınan dozlarda pek çok yan etkilere neden olabilmektedir. Günlük önerilen doz olan iki bardağı aşmamalı."
Şimdi gelelim bir "alternatif tedavi" biçimi olarak "kupa terapisi" (bir tür hacamat) pratiğine. Ülkemizde giderek yaygınlaşan, üniversitelerde sempozyumlar ve sertifika eğitimleri düzenlenen hacamat uygulamalarının çağdaş bilim açısından değeri nedir, bir faydası var mı?
TDK Büyük Türkçe Sözlük'ten: "Hacamat - vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma."
Gerek vücudun belli bir bölgesinde kupa çekme yöntemiyle deri altında kan toplanmasını sağlama, gerekse bir kesik oluşturarak kanı dışarı akıtma pratiklerinin hayli eskilere, M.Ö. 3binli yıllara giden bir tarihçesi var.
Günümüzde, geleneksel tedavi yöntemlerinin popülerlik kazanmasıyla, hacamat olarak da bilinen "kupa tedavisi"nin Türkiye'nin yanı sıra dünyanın başka ülkelerinde de yeniden kullanılmaya başlandığına rastlıyoruz.
Örneğin, geçen sene Rio 2016 olimpiyatlarında öncelikle A.B.D.'li yüzücü Michael Phelps olmak üzere sporcuların vücutlarında görülen "kupa çekme" lekeleri, hacamat uygulamalarını gündeme getirmişti.
University College London'dan farmakoloji profesörü Dr. David Colquhoun'a göre, kupa çekme yönteminin sporculara fayda sağlaması, "ümitsizce akıl dışı" bir düşünce. Bu konuda Independent'ın yayımladığı bir haberi okumak isterseniz burada: What those red marks on Olympic athletes are, and why they're doing it.
Bu tür yöntemlerin, tamamen etkisiz de olsalar, bir popülerlik dalgası yaratması, sporcularda "belki bir faydası olursa geri kalmayayım" düşüncesiyle açıklanabilir. "Kupa tedavisi"nde asıl bakılması gereken, popülerlik değil, bu konuda yapılmış bilimsel çalışmalar olmalı.
Kanı vücuttan dışarı akıtmanın bir tedavi yöntemi olarak kullanılması da çok eskilere gidiyor. Tıp içinde faydasından ziyade zararı olan bir yöntem olduğunun kabul edilmesiyse, ancak 100-150 yıllık bir geçmişe sahip. Bu konuda Gerry Greenstone tarafından yapılan araştırmayı okumak isterseniz burada.
"Kan akıtma tedavisi"nin tarihte en çok bilinen zayiatlarından birisi, 1799'da bu yöntemin kurbanı olarak ölen A.B.D.'nin kurucu başkanı George Washington. Soğuk bir Aralık gecesi boğaz enfeksiyonuyla evine dönen George Washington’da, solunum yolu tıkanması oluşur. Yardımcısından kendisine kan akıtmayla tedavi yapmasını ister. Toplamda 2.5 litre kan kaybeden Washington bu yanlış uygulama sonucu hayata veda eder.
Bu tefrikanın başında da adı geçen, Exeter Üniversitesi Tamamlayıcı Tıp Bölümü'nden Dr. E. Ernst, Kandır ya da Tedavi Et: Alternatif Tıp Yargılanıyor başlıklı kitabında şöyle diyor:
|
Tıp literatüründe,"hacamat tedavileri" üzerine son zamanlarda yapılan kapsamlı meta-analizlere rastlamak mümkün. Bu analizler, hacamat araştırmalarının herpes gibi hastalıklarda kimi zaman etkili olabileceğini, ancak genel olarak bilimsel standartları sağlayamadığını öne sürüyor. Örneğin: An Updated Review of the Efficacy of Cupping Therapy
Programda son olarak Dr. Meliha Korkmaz, kanser hastalarında destekleyici tedaviden söz etti:
"Çoğu hasta, 'alternatif tedavilerin' doğal ve bu nedenle riskten yoksun olduğu fikriyle motive ediliyor. Bununla birlikte, bu risksizlik varsayımı her zaman doğru olmayabilir....
Tüm antioksidanlar potansiyel olarak kemoterapi ve radyoterapinin etkisini azaltabilir. Bitkisel ürünlerin çoğu, karaciğerde kemoterapi ajanlarını metabolize eden enzimleri etkileyerek kemoterapi etkinliğini azaltabilir ya da yan etkisini artırabilir."
Konuyla ilgili iki araştırmanın bağlantısı aşağıda:
Findings of Bone Scinitigraphy After Leech Theraphy
Can a hot nodule disappear in thyroid scintigraphy without any therapies?
Ek bir kaynak:
http://www.cancerresearchuk.org/about-cancer/cancer-in-general/treatment/complementary-alternative-therapies/individual-therapies
Bu son bölümle beraber 6 haftadır devam eetiğimiz "Geleneksel, Alternatif, ve Tamamlayıcı Tıp" serisi sona eriyor.